Keşf-i Kadîm…

Yeni olanı keşfetmekten daha değerlidir; kadîm olanı keşfetmek.

24 Ocak 2013 Perşembe

Ülfet (alışkanlık)


Medya:

Kim kiminle sevişti ? (ünlü).
Kim kimi dağa kaldırdı ? (ünsüz)

Trafik kazaları, doğal afetler, cinnetler, tecavüzler(bu klasmanda tacizcilerde yer almaktadır), hayvanat bahçelerinde ikizleri doğan Panda Ri Ri'nin mutluluğu, şehit haberleri ve en önemlisi siyasilerin magazini(anahaber bülteni altında siyasilerin magazinsel hayatını izliyoruz her gün). Gündemden başlıklar hep bunlar, lan ama hep bunlar olum ya. Çok sıkıldım artık bunları duymaktan. Anahaberlerin artık replikleri bile var, kalıp haline gelmiş sürekli söylenen cümleler ve bunlar beni çok geriyor lan. Aklıma gelen bir kaç tanesini başlıklar halinde inceleme isteğine engel olamıyorum. Repliklerden başlıklar!:

Gözyaşları sel oldu aktı: Kaza maza olunca yada şehit haberleri; onların ailelerinin göz yaşı döktüklerini belirtmek için kullanılan cümlenin ta kendisi. Lan bi yerde kaza, yaralanma veya ölüm varsa elbette orda gözyaşıda olur. Neden izleyici kitlene geri zekalı muamelesi yapıp; 'Bak onlar öldü, aileside hüngür hüngür ağladı ühü.' şeklinde dramatizenin mına koyuyorsun. Bakın canım kardeşlerim zaten ülke olarak psikolojimiz alt üst olmuş durumda. Bu koduklarımda dramatize yaparak hergün beyninizi biraz daha zorluyor siz farkında olmadan daha çok yıpranıyorsunuz.

Doğu'da kan durmuyor: Bu adiliğin, şerefsizliğin en saf halidir canlarım. Koskoca bir bölgeyi kana bulamak nedir lan ? Terör olaylarıyla hiç alakası olmayıp da, o bölgede yaşayan insalara iftira atmaktır bu! Neden mi ? Çünkü o adam da sen ben gibi televizyondan öğreniyor bu haberi ama sen o adamda bu işin içinde zannediyorsun. İşin diğer boyutu daha da dramatik; o adamın hiç suçu yokken silah sesleri arasında çocuğunu teselli etmek zorunda; bigün bütün bunların biteceğine dair.

Cinnet geçiren baba, cinnet geçiren anne, cinnet geçiren polis: Normal kafayla kim karısını, çocuğunu, meslektaşını doğrar lan ? Olayımız bu değil tabi ki. Böyle bir vahşeti, içler acısı durumu bile gayet soğukkanlılıkla(!) haber yapabilen öyle bir medya ki saçma sapan haberlerde de dramatizenin mına koyabiliyor. Cinnet haberinden hemen sonra ('3 çocuk vahşi şekilde can verdi'); doğum yapan zürafaları anlat ki bana daha rahat beyin ancıklaması geçirebileyim.

Başbakan muhalefete yüklendi - Muhalefetten başbakana ağır eleştiri: Yeter artık beyler. Durun, nefes alın, beyninize oksijen gitsin. Lan ben sana; ona laf söyle, şununla sidik yarışına gir diye mi oy verdim be vicdansız. O inmediğiniz mercedesler, o ardı arkası kesilmeyen villalar benim paramla alındı lan! Gidin birazda işinizi yapın. Zaten Petek ile Hande'nin tartışmasının şokunu atabilmiş değilim, bide sizle mi uğraşacağım. Sevgili medyamız da sağolsun; başbakan 42 numara ayakkabı giyiyor, muhalefetin boyu kısa..... Abi ben bunları bilmek zorunda mıyım ? Bana bilmem gereken kanun değişikliklerini anlat, harçlar bu sene ne kadar girecek onu söyle. Sonra başlat dizini izleyelim herşey gayet normalmiş gibi, herşey gayet doğalmış gibi zikişin kamera karşısında.

Acı kaybımız, Bir yıldız daha kaydı, Usta duayen, Balkanlardan gelen soğuk hava kütlesi, İsrail Filistin'i vurmaya devam ediyor. Yine, yine, yeniden, tekrardan..... Beynime hunharca tecavüz eden cümleler işte bunlar ve ben artık sıkıldım. Bu kadar monoton bir ülke olamayız, imkanı yok tırtıl böceklerim. Tarihimiz, kültürümüz müsade etmez bu kadarına.

Peki kaçımız tepki veriyor bu olaylara ? Sadece haber izlememekle, tv'yi açmamakla bitiyor mu olay ? Kendimi bazen, 2 yaşında ki o utanan çocuklar gibi hissediyorum. Onlar utanınca gözlerini kapar ve bumm!.. bi anda kimseyi görmedikleri için, kendilerinide kimse görmüyor zannederler. Peki biz de tv'yi açmayınca bumm! oluyor muyuz ? Hiç zannetmiyorum.

Haberlere baya takılmışım lan şuan farkettim. Daha ele alacağım bir çok konu var.

İzdivaçlar, Kaçan kovalanır, Yalçın Abi ananın amına girsende bulur.
Bu programların isimlerini her seferinde zikretmek yerine güniçi programları demeyi uygun gördüm. İçeriklerine fazla takılmayacağım güniçi programları; genel çoğunluğunu saf, temiz kalpli insanların oluşturduğu, yer yer reklam amaçlı insanlarında gözlemlendiği, insanların duygularını iliğine kadar sömürüldüğü olaylar bütünüdür. Tamamen cebine giren paranın hesaplarını yapan bu reyting kurtları, halk ne çekmiş ? kimler sinir krizi geçirmiş ? kim ne kadar yıpranmış ? gibi soruları hiç sormamıştır. Kaç para maaş alıyosun ? Kaç evin var ? İyi sikişir misin ? (yeminle gördüm ya, karı adama resmen bu soruyu sordu. Tamam evlilikte cinsel hayat çok önemli, mutlaka konuşulması gereken bir olay. Özellikle de belli bir yaşın üzerindekiler için ama bilader kameraların karşısında ne diye sorarsın böyle bi soruyu) En son ne zaman gördünüz ? Onunla Parası için mi birlikte olduğunu düşünüyorsunuz ? ........... uzarda uzar.
Şunu da eklemek istedim ve tamamen kendi görüşüm. Katılıp katılmamak size kalmış. İzdivaç programları piyasaya sürüldüğünde gündüz kuşağındaydı, Saat 9 10 gibi başlar ikindiye kalmazdı. Şu aralar dikkatimi çekti; artık bu programların bir kısmı akşamları yayınlanıyor. Gecelerin uzun olmasının yada gündüzün kısalmasının bununla bir ilgisi var mı bilmiyorum ama erkeklerinde bu programı izlediğini farkeden reyting kurtları kitleyi arttırmak adına, geç saatlere aldılar gibi geliyor bana. Neyse, gereksiz bilgim için teşekkür etmenize gerek yok.
Hadi bu güniçi programlarında da bumm! olduk.

Bu kısmı ufaktan toparlayacak olursam; haberler, güniçi programları, diziler vs. günlük hayatta anormal karşılanacak olayları, gayet normalmiş gibi lanse ederek, olayı farklılaştırıp haddinden fazla dramatize ederek, öyle yada böyle bize itelediler.

Sonra ne mi oldu ? ALIŞTIK. Alıştırıldık; çekirdeğimizi elimize alıp şehit haberleri izledik, yolda sevişenleri görmemezlikten geldik, kavgaları aksiyon filmi izler gibi seyrettik.
Bir çok kişi bişeylere alıştırıldığımızın farkında. Bunun bizi insanlıktan çıkardığının farkında olanların sayısı ise oldukça düşük. Sebebi ise alışırken düşünme yetimizi elimizden aldılar.

Lan insanız biz insan! En az yolda ki kedilerin sevişmesi kadar doğal karşılıyoruz bankta öpüşüp koklaşan çirfleri. Bu kadar vurdum duymaz, bu kadar basit olamayız lan. Olum doğamıza aykırı lan bu. Hayvanlar utanmaz, utanmaz ki götünü başını örtmez, utanmaz ki senin benim yanımda sevişir, çünkü utanma da beyinden  gelen bir duygudur ve beynimizi kullanmıyoruz artık, olabildiğince 'modern' olabildiğince 'ezbere' yazıyoruz sevgili şeker kamışlarım. Küçük bir örnek verecek olursam; bebekler yada küçük çocuklar utanmaz. Çünkü onlar ayıbı bilmez, düşünemezler. Ondan dolayı da parkta altı değiştirelen 11 aylık bebek annesine kızmaz, 23 aylık ufak çocuk da iç çamaşırı giymeden sokağa çıkabilir. Ayakları üzerinde yürüyebilen gelişmiş canlılar olarak övünmeyi bırakıp, gelişmiş canlı olmanın gereklerini yerine getirmeliyiz bir an önce.

Bazı alışkanlıklarımızı bırakmalıyız artık. Durum çok vahim ve bizi sürüklediği yere vardığımızda aramızda insan görememekten korkuyorum. Düşünebilen, ayırt edebilen, utanan insanlar görmek istiyorum sokaklarda, kafelerde. Sadece bumm!'la hiç bi yere varamayız. Olduğumuz yerde kalmadığımız gibi hergün biraz daha geriye doğru gideriz. Evrimi ters bir şekilde gerçekleştirmelerine izin vermeyin.


Ölenlere üzülmeyeye alıştırıldık (ölüm kendi kapımızı çalana kadar), egoist olmaya, bencil olmaya alıştırıldık ve en önemlisi kabak çekirdeklerim; utanmamaya, düşünmemeye, ezbere yaşamaya alıştırıldık.

Konu aklıma aniden gelince (gerçi; alıştıra alıştıra gelmesi pek mümkün değil) tek seferde yaklaşık 2 3 saatte yazdım. Bazı noktalarda istediğimi tam olarak dile getirememiş olabilirim, bazen de öfkemin kurbanı olduğumu bilmenizi isterim.
Kulak memelerinizi okşarım.

Belirteç: Ölüm ve şehit haberlerini bu konulara alet etmek istemezdim ama zikeyim böyle medyayı.

Başlığında neden sadece alışkanlıklar değilde ülfet olduğunu düşünenler için ufak bir not: Ülfet; anlatmak istediklerimi tam manasıyla karşılıyor, alışkanlıklar; biraz daha basit kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder