Keşf-i Kadîm…

Yeni olanı keşfetmekten daha değerlidir; kadîm olanı keşfetmek.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Sevgili Metin'ciğim (Uca)

Gördüğüm kadarıyla ülkemiz ünlülerinin saçları ağardıktan sonra sosyal verme hastalığına sende yakalanmışsın. Sözlerime öncelikle acil şifalar dileyerek başlıyorum.

Yaşını başını almışsın, genel kültür konusunda beni 8'e katlarsın (ama benden hızlı koşamazsın). Memleket zaten kırılıyor anasını satayım, herkes birbirine girmiş durumda, biraz yapıcı olmak yerine neden milleti galeyana getirme derdindesin anlamış değilim. Passaparolayı sunan güzel insan olarak hatırlanmak yerine; bu kadar tecrübeye rağmen geçmişten, hatta gözünün önünde olan şeylerden ders çıkaramayan bir insan olarak hatırlayacağım seni.

Bugün internette sörf yaparken senin boş, luzümsuz, hatta kelime israfı olarak gördüğüm bir kaç cümleni gördüm ve adeta öfkeden çılgına döndüm. Hayata daha geniş bir açıyla bakabilmeni dilerdim. Neyse lafı fazla uzatmadan olaya geçelim














Feyk lan bu deyip, sevip de kavuşamayanlara gelsin: https://twitter.com/MetinUca/status/305354249909456896


Düşünmenin güzelliğini vurgulamışsın burda lakin birşeyler önerebilmen için önce onu kendinde uygulamalısın. Burdaki (ki ayrı da olabilir) yazdığın 3 5 satırlık israfında cehaletin sınırlarını zorlamışsın adeta.

Ülke olarak maddi sıkıntılarımız yok demiyorum fakat para için adam öldürüp insanları sömürmeye değer mi diye düşünmeden edemiyorum. Neden mi Metincim ? Bu köpek mamasına servet harcayan Avrupalı insan evlatları yıllarca Afrika'yı illiklerine kadar sömürdüler, onları katlettiler! Senin bu dünyaki yerin nedir? Ulan adamlar milleti sömürerek para kazanmışlar.Sonra da ülkelerini maddi olarak belli başlı bir yere getirmişler. Peki nerde bizim insanlığımız ?

Kalbiniz bu kadar katılaştı mı ki, orda burda Afrika çok aç diye fotoğraflar paylaşıp, ardından da onları bu hale getirenleri destekliyorsunuz. Bırakın artık bu duygu sömürülerini, düşünün edebiyatını.

Özetle Metincim biz düşündük, biraz daha düşündük, hala düşünmeye devam ediyoruz. Afrika'ya karşı yapılanlara elimizden birşey gelmesede; en azından onları bu hale getirenleri desteklemiyoruz. O beyninin biblo olmadığını en kısa zamanda anlaman temennimle.
         
                                                                                                                                            Birkoala..


25 Şubat 2013 Pazartesi

Haim Nahum (önceden sözü verilmiş devam)

Biz devamı gelecek dediydik!

Canlarım ülkemizde hala Haim Nahum'un esintileri hala devam etmekte. Bir önceki başlıkta 7 madde halinde doktorini yazmıştım zaten. Lozan'ın arka planındaki siyonist olan Nahum; ülkemizdeki Arap düşmanlığının ve kemalist milliyetçiliğin başlangıç noktası sayılabilir. Ayrıca Nasır'a giderek Arap Yahudileri'ni örgütleyip, Türk düşmanı Arap milliyetçilerininde başını çekmektedir.

----------------------------

Ülkemizdeki Siyonist'lere Dair

Memleketimde hemen hemen her taşın altından bir yahudi çıkması oldukça canımı sıkıyor. Arap düşmanı Kemalist Türk milliyetçiliği fikrinin altındanda, yalnızca iş arkadaşlarının Moiz Kohen olarak çağırdığı; Tekinalp kod adlı şahış, dinde reformlar yapan, 'Türk'ün dini Kemalizm'dir.' diye çalışmalar yapan Osman Nuri Çerman. Şemsi Efendi'nin (Atatürk'ün öğretmeni) kimlik bilgilerine bakınca Şimon Zwi ismi çıkıyor karşımıza.  Türk Ocakları'nın kuruluşundaki en büyük desteğide Lazaro Franco sağlamış. Biraz daha kurcalamaya kalkarsan oturup ağlarsın. 

Lenin'in ve hatta bir adım daha ileri gidip Hitler'in bile Yahudi olduğu söylentiler arasında. 

Bir çok ülkede Siyonis'ler Anti-Siyonist örgütlenmelerini kendileri üstleniyor ve kontrol kendilerinde oluyor canlarım. Yahudilerin de Avrupa'dan göçe zorlanmasını buna benzer bir örnek olarak gösterebiliriz. Sonra vay efendim elin gevuru neden bizim Türk Ocakları'mızı desteklemiş diye soru işaretleri oluşmasın kafalarda.

----------------------------


Neyse sevgi kelebeklerim konumuza devam edelim. BEKO Bernar Nahum ve Vehbi Koç'un ortak kurduğu bir dükkandır, bunuda not alın.

Koç Holding'in gizli ortağı diye geçen (ki geçtiğine göre pek gizliliği kalmamış gibi duruyor) Burla Biraderler'den bahsedelim birazda. Ülkemize 500 sene önce İspanya'dan gelen Yahudi kökenli bir ailedir kendileri. Bu ailenin ismi duyulmuş olsa da kendilerine ait pek fazla bilgi yer almamaktadır sanal alemde. Arçelik'in ve Arçelik dağıtım ağında ciddi bir hisseye sahiptirler. 

Önceleri Burla Biraderler ile takılan Bernar Nahum 1944'de Koç Grubu'na katılıyor. Ve ölene dek Koç'larla birlikte iş yapmaya devam ediyor. Şuan Berbar'ın oğlu Jan Nahum Koç Holding'e ait Tofaş Grubun'da musahhas aza olarak görev yapıyor. 

Bir dönem ülkemizde kağıt işlerini yürüten Burla Biraderler'in Hürriyet Gazetesi ile finansal bir bağı var.  Sadece Hürriyet gazetesiyle sınırlı değil bu iş. 

Dİğer can sıkıcı olay ise; Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi'dir. Yazar Naci Pelinser'in yazısına göre; 'Türk Matbuatı Yahudilerin Kontrolü Altında' başlıklı yazısına göre Sayın Nadi bir Karaim Yahudisi'dir. 

Bu gazetelerin kurulduğu yıllarda ilan işlerini Yahudi şirketi Hoffer, kağıt işlerini de Burla Biraderler yönetiyordu. O dönemi baz alacak olursak, Hoffer ve Burla Biraderler'in desteklemediği bir gazetenin yükselmesi pek mümkün değildi. Burla Biraderler'in Karaim Tarikatı ile bağ olup olmadığıda düşündürücü bir olay. 


Monik Burla ile Rahmi Koç arasında çok sıkı bir dostluk olduğu biliniyoru canlarım. Soyadı değişikliği, kimin kim ile kan bağı kurduğunun göstergesi zaten.










Cenazeye gidenler arasında Faruk Süren, Erdoğan Demirören, Mustafa Sarıgül, Mustafa Koç, Ali Koç ve Güneri Civaoğlu gibi isimlerde vardı. Cenazede bir Sinegog'da gerçekleşti.


13 Nisan 2010
 Abbas Ulu
 İstanbul - İHA



24 Şubat 2013 Pazar

Siyonizm; Hedefler ve Projeler

Tarihi öğrenmek ve günümüzdeki sistemi sebebini anlamak adına bilinmesi gereken akımlardan birisi Siyonizm'dir ve tanınması gereken isimlerden biriside Theodor Herzl'dir.

Siyonizm; seni beni köle olarak gören, Yahudi ırkının üstünlüğüne inanan ırkçı, faşist hareketin tek kelimeyle özetlenmiş halidir. Hedefi kutsanmış topraklara Yahudi Devleti kurmak ve goyimleride (yahudi olmayan) köle olarak kullanmaktır. Bu abilerimiz emellerine ulaşmak için her şeyi mübah görmüşlerdir (inançlarıda bu yöndedir zaten), diğer insanların toprağı, canı, malı umurlarında değildir. Siyonistlere göre bizler Hz. Adem ve Hz. Havva'nın çocuklarıyız, onlar ise Şeytan ve Hz. Havva'nın çocukları. Bu inanıştan dolayıda bizler ikinci el insanlarız. Diğer bir çılgın hedef ise; Mescid-i Aksa'nın yıkılıp yerine Süleyman Mabedi'nin kurulması. Rivayet edilir ki; 'tek gözlü deccal dünyayı mabedin üstünden yönetecek.'







Bu inanışa göre de bu şekilde bir şema karşımıza çıkıyor canlarım.








Önceleri sadece bir ideoloji olan siyonizmi siyasi bir akım haline getiren kişi Theodor Herzl'dir. Yahudi kökenli macar gazeteci ve politikacı olan Herzl dünyalık bilgi adına kendini had safhada geliştirmiştir. 1895'de yazdığı Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı kitabında; dünyadaki bütün Yahudiler'in bir ulus olduğunu dile getirerek siyonizm kavramını başlatmıştır. 1897'de Bazel'de Birinci Siyonist Kongresi'nin toplanmasında büyük rolü vardır. Ayrıca Der Judenstaat adlı eserinin Türkiye ile alakalı olan kısmını 1965'de İlahiyat Doçenti Yaşar Kutluay 'Siyonizm ve Türkiye' ismiyle yayınlamıştır. Kutluay'ın ölümü de esrarengiz bir şekilde olmuştur. Kitabı bulabilirseniz okumanızı tavsiye ederim.

Fikir, Kadro, para politikası ile yola çıkan Herzl 1897 Kongeresi'nden istediği verimi almıştır. Filistin'e yerleşme planını tamamlayan siyonistler için sadece para sıkıntısı kalmıştır. Bu sorunu da Yahudi kökenli Rothscild Ailesi halletmiştir. 







Bazel Hatırası. Herzl (Ortadaki sakallı) ve kankaları. 










1901'de 2. Abdulhamid'den 'para karşılığı Filistin teklifine' red cevabı alan Herzl ve tayfası, sonraki yıllarda büyük savaşlar çıkararak böl parçala yönet taktiğinin daniskasını uygulamışlardır. 

Kongre sonrasındaki kararları uygulamaya geçen bu tayfa 1917'de Filistin'in İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine, ufaktan ufaktan göçlere başlamışlardır. İkinci Dünya Savaşı'nı bizzat başlatan, finanse eden siyonistler; 1948'de İsrail Devleti'ni kurdular. Şuan ki hedefleri ise Büyük İsrail Devleti'ni kurmaktır. Nil ve Fırat arasındaki bölgede kuramayı planladıkları devlet için büyük çabalar sarf etmektelerdir hala! Bu bölgede her türlü kaosun o adamların ekmeğine yağ süreceğini aklınızdan çıkarmayınız lütfen (kürt sorunu, pkk, asala...)




İsrail'in ilk cumhurbaşkanı Ben Gurion İsrail Devleti'nin kuruluş bildirgesini Herzl'in fotoğrafının altında okurken...







Siyon Protokolleri'inde de zaten amaçlarını belli etmişlerdir. Ruh hastası olduğunu düşündüğüm bu insanların 22 maddelik protokollerinin ilk 9 maddesini buyrun hep birlikte görelim şeker kamışlarım;

1. Gelecek nesilleri, ahlaka aykırı, telkinlerle ifsat etmeli, bozup yozlaştırmalı.
2. Aile hayatını yıkmalı.
3. İnsanlara aşağı sınıflarla tahakküm etmeli, azınlıkları kışkırtıp üste çıkarmalı.
4. Sanatı zayıflatarak, edebiyatı müstehcen ve şehevî hale sokmalı.
5. Mukaddesatı, hürmeti yıkmalı, hürmetle anılan kimseler hakkında rezilâne vak’alar uydurulmalı.
6. Hudutsuz bir lüks, baş döndürücü modalar icad etmeli, çılgınca sarfiyatı teşvik etmeli, herkesi borçlandırmalı,
7. Kalabalıkların vakitlerini, eğlencelerle, oyunlarla oyalamalı, herkes düşünmekten alıkonulmalı.
8. Müfrit (aşırı) nazariyelerle, halkın fikirleri zehirlenmeli, gürültü ve kargaşalıklar çıkarılmalı.
9. Umumi hoşnutsuzluklar meydana getirilmeli, içtimai (sosyal) sınıflar arasına kin ve itimatsızlık sokulmalı.

Bu maddelerin Türkiye'ye uyarlanmış hali olarak varsayabileceğimiz bir kısmı da Haim Nahum tarafından yazılmıştır. Lozan'da batılı devletlerin sert tavrını yumuşatmak adına(!) İsmet Paşa tarafından danışman olarak götürülen Haim Nahum, gizli kapaklı işler yaparak 7 maddelik bir doktorin sunmuş ve Lozan'da bunları Avrupa'ya kabul ettirmiştir. İşte Haim Nahum'un sert tavır yumuşatan Doktorin'i:


1. Türkiye'de işsizlik arttırılacak.
2. İnsanları aç bırakılacak.
3. Borca esir edilecek.
4. Dininden uzaklaştıralacak.
5. Mezheb, ırk ve siyasi görüş olarak bölünecek.
6. Böldüğün parçalar birbirleriyle çarpıştırılacak.
7. Bu parçalanmış ve yeterince yumuşamamış lokmalar alınıp Siyonizm'in hizmetine sokulacak.

Bu maddeler sayesinde de ülkemiz mağlup olarak girdiği Lozan'dan galip olarak çıkmıştır(!!!). Lise ders kitaplarında yazan bu cümlenin arkasından bu maddeler hakkında bilgi verilmemesi de kafa karışıklığını önlemek olsa gerek der sosyal mesajımı çakarım.
















21 Şubat 2013 Perşembe

Haim Nahum Kimdir?

Bu ismi google'da arattığınız zaman, karşınıza klasik bir hayat öyküsü çıkacaktır. Haim Nahum (1873-1960) Manisa doğumlu, şurda okudu, burda büyüdü vs. Şimdi olayları biraz daha geniş bir şekilde ele alalım.

Nahum; siyasetçi, Kahire Hahambaşı ve İsmet Paşa'nın Lozan danışmanı...

Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında, ülke ha parçalandı ha parçalanacak derken, içerden ve dışardan taraflar amaçlarını tam manasıyla ifade etmeye başlamışlardır. Rengini belli eden insan evladlarından biri de Haim Nahum'dur. Neyse konuyu dağıtmadan; işgal altında ki devletin bütün para ve altınları İsviçre'ye kaçırıldı (o dönemde Osmanlı Bankası'nda zaten bir tane bile Türk hissedar yoktu). İsviçre'ye bu para ve altınları kaçıranda Haim Nahum'un ta kendisidir! Avrupalı abilerimizde ödül olarak; banknotların yarısını Nahum'a vermiştir.

Haim Nahum ölmeden önce mirasını iki yavrucağını paylaştırdı. Birisi Bernar Nahum, diğeri ise; VEHBİ KOÇ!

Sayın Koç Ailesi'nin sermayesi; Osmanlı Bankası'ından Avrupa'ya kaçırılan paradır! Koç'un sermayesi hakkında basın da dönen, sosyal medya da dönen muhabbetlerin alayı; Kara para aklamaktan başka bir şey değildir! 

Haim Nahum sadece bir hahambaşı mı? Kendisi aynı zamanda bir Siyonist'tir. Peki bir siyonistin Lozan'da ne işi var? Memleketimden bir tane insan evladı çıkıp da orda konuşma yapamaz mı? Yapar elbette ama neden Nahum? sorusuyla sizleri başbaşa bırakmak istiyorum (işte bunlar hep sex).

Haim Nahum'dan kendi adamlarına ve masonlara inciler:' Yanlış yapıyorsunuz; Anadolu'yu işgal etmekle Müslüman Türkleri sindireceğinizi sanıyorsunuz. Hayır, birkaç yıl içinde bu milletin yeniden dirileceğini, toparlanıp derleneceğini hesaba katmıyorsunuz! Öyleyse yapılacak şey; Lozan antlaşmasıyla bunlara bir fırsat tanıyıp, bu zaman içinde İslamiyet'ten uzaklaştıracak, din ve tarih şuurunu unutturacak bir iman ve ahlakı tahribat süreci geçirilmeli, ekonomileri çökertilmeli, siyasi partilerden gazetecilere, hepsi ele geçirilmeli... Ülkelerini parsel parsel satacak hale getirmeli, yumuşak ve kolay lokma yapıldıktan sonra, Türkiye parçalanıp büyük İsrail'e katılmalıdır.'

Ve ne kadar doğrudur bilinmez Nahum'un Atatürk'ün zehirlenmesinde parmağı olduğu iddaalar arasında...

Kaynak: Kadir Mısıroğlu.

Devamı gelecek...



15 Şubat 2013 Cuma

Fişlemeler, Afişlemeler

Skandal!!! Enerji Bakanlığında oruç tutmayanlar nasıl fişleniyor? 

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi Genel Müdürlüğü'nde yemek çıkarılması gerekçesine dayanılarak çalışanlar nasıl fişlendi?

Haber başlığını olduğu gibi yazdım canlarım, habere geçmeden önce; bu başlığı atan vatandaş olayı sanki biraz abartmış gibi geldi. Bunu belirtmek istedim. Neyse zeytinyağlı enginarlarım, biz haberimize geçelim artık.

Teidaş'ta yemek çıkarılması nedeniyle, ramazan ayında oruç tutmayanların isimlerinin bir liste halinde çıkarılması istendi. Öğle yemeği için sadece sayı bilmek yeterliyken, neden isimleri liste halinle yetkili makamlar tarafınca istenmiş hala anlamış değilim. Burada görünen o ki; bir fişleme yada buna benzer bir durum söz konusu. Demokrasiyle yönetilen, özgürlükten bahsedilen memleketimizin akıl erdiremediğim olaylarından sadece bir tanesiydi bu.
_

Diğer bir olay ise; askeri lojmanlarda sabah namazına kalkan subayların, görevli askerlerce fişlenmesi. Bunun hakkında hunharca başlıklar atılmamasına rağmen, gizli kalmış bir şey değil. Görevli askerler; sabah namazı sırasında, lojmanın içinde gezip kimin ışığı yanıyor diye not almışlar. Anası, bacısı, yengesi başörtülü diye fişlenen subaylarda ayrı bir konu tabi.

Görülen köy klavuz istemez politikasından yola çıkarak, ülkemiz yöneticilerinin bir ayarı yok anasını satayım. Şeriatla yönetilmesi mümkün olmayan bir ülke de sen neden oruç tutmayanlar isimlerini alırsın? Demoktarik bir ülke de neden namaz kılıyor diye fişlersin? Yukarı tükürsek bıyık, aşşasıda sakal diyerek; yuvasına çomak sokulmuş karıncalar gibi ne yapacağımızı bilmeden ufaktan bir koas içinde yaşamaya devam edeceğiz anlaşılan.

Dipnot: İlk olay 2007'ye ait, diğeri için tam tarih vermek mümkün değil. Canım ülkem için hayır dualarımı eder, bi sigara yakar mutluluklar dilerim. 

14 Şubat 2013 Perşembe

Sevgilerle 14 Şubat

Canlarım o gün, bu gün işte. 14 şubat sevgililer günü ❤. Buram buram aşk kokan, romantizm kokan, erotizm akan bu güne özel bende bişeyler söylemek istedim. Neden 27 haziran değil, neden 3 ocak değil de 14 şubat hiç düşündünüz mü? Açık açık söyleyeyim ben düşünmedim; internette sörf yaparken bir kaç yerde rast geldi, sizinle paylaşmak istedim.

 Sevgiler günü; Gevuristan'da Valentine's Day olarakta geçer. Yalnızca katoliklerin kutladığı bu çılgın gün, ortodoksları zerre kadar bağlamaz. Tee eski zamanlarda, putlara inanan Roma İmparatoru 2. Claudius askelerin performansları düşmesin diye evliliği yasaklar. Zinanın önüne geçmek için, askerlerin sevdikcekleriyle, askerlere gizli gizli nikah kıyan Aziz Valentine bir gün yakayı ele verir ve Roma İmparatoru tarafından hapsedilir. Roma İmparatoru'nun, 'Gel etme bizim putlara tap, affedelim.' demesine karşın; Aziz Valentine 'Dinimden dönmem ben (hristiyanlık).' demiştir. Bunun üzerinede 14 şubat 270 gecesi idam edilmiştir.

Hristiyanlık yayılıp, Avrupa komple bu dine inandığında; Papa Gelasius tarafından Aziz Valentine'yi anmak ve onurlandırmak için; 14 Şubat 496'da Valentine's Day ilan edilmiştir. Bu günü Valentine'nin zinaya karşı yaptığı cesur hareketi unutan bir kaç lavuk, 14 şubatta kızların isimlerini kağıda yazıp kura çekerek sevişmek gibi bir uyanıklık yapmaya kalkmışlardır. Olay halk tarafından duyulunca, İtalya'da yasaklanır. 1800'lü yıllarda tekrar gündeme sevgililer günü aksamadan hala kutlanılmaya devam etmektedir. öpt.

14 şubat, analar günü, babalar günü, dayıngiller günleri, gel bu gün bizim evde ders çalışalım türü aksiyonlar; farkında olmadan benliğimizi çalmaktadır. Buna da ufaktan deyinecek olursam ballı kaymaklarım; 364 gün el ense yatıp, anneeeğğ su getir, sen anlarsın yaşlı kadın, anneeğ acıktım diye evde ferhat figan gezen bizler! O beklenen gün geldiğinde (12 mayıs) annemize değil mutfak robotu, robocopu alsak yalan. Aynısı diğer günler içinde geçerli. Bundan dolayı canlarım benim; sadece bir gün değil, her gün annenizi, babanızı, baldızınızı, bacağınızı, hatırlamanız; onların ne denli kıymetli olduğunun farkına varmanız dileğimle.


                                                                                  Sizleri seven, özleyen Birkoala :(

Valentine'nin yada Valentine'in yada Valentine'nın. Doğrusu olan hangisi bilmiyorum. İngilizcem buna yetmedi şeker kamışlarım.

13 Şubat 2013 Çarşamba

Meslekleştiremediklerimizden misin?

İnsanların topluca konuşma yapabildiği sitelerden birinde, 3 5 kişilik bir grup ile muhabbet ederken; konuşmamıza bir 'tsk' üyesi katıldı. Tatlı tatlı sohbetimizi yaparken arkadaşın biri, bu vatandaşa 'oğlum' dedi ve arkasında şöyle bir savunma geldi: 'Konuşmalarına dikkat et ben 'tsk' üyesiyim.' Lan arkadaş saniyenin 10'da 1'i hızla kan beynime sıçradı.

Bu subay kardeşimizle aramızda hararetli bir tartışma geçti. Sonra bana dedi ki: 'Ben o kadar eğitimden geçtim, o kadar zorluk çektim. İşte bu yüzden bana saygı duymak zorundasın eğer bana saygı duymuyorsan, bir gün bana işin düşecek olursa, bende sana yardım etmem.' Bunun üzerine ne kadar tartıştık bilmiyorum ama özetle bu insan evladının yaptığı savunmanın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlatmaya çalışacağım sizlere ballı sütlerim.

Benim hesaplarıma göre bir insana iki şeyden dolayı saygı duyarsın. Birincisi; yaşından dolayı, ikinciside; kişiliğinden, karakterinden dolayı. Meslek sahibi olmak günümüz şartlarında pek kolay değil zaten. Subaylığın eğimi zordur, amenna ama doktor olmak içinde beynin yıpranıyor kardeşim, çöpcü isen de genelde herkes uyuduktan sonra senin mesain başlıyor. Diyeceğim odur ki şeker kamışlarım; her mesleğin kendine göre, görülenden fazla zorluğu var.

Ayrıca bu vatandaş eklemeyide ihmal etmedi; 'Bir gün işin düşerse bana!' diye. Ulan zaten sen beni korumak için para alıyorsun. Ben olmasam işsizsin geri zekalı adam. Senin işin beni korumak, sen kimsin ki benim sana işim düşerse, beni korumayacaksın(!). Sonra demeyin ki bu ülke niye bu halde ? Biz neden hala gelişemiyoruz ? Abicim insanlarımız çılgın, elinde olsa Hindistan'daki kast sistemini ülkemize getirecek.

O koltuk eskir, o koltuk değişir hadi bunlarda olmadı insanız lan; ölebiliriz mesela. Eee sonra noldu lan? Ne subay kaldı, ne meslek kaldı, ne eğitim. Bu kadar koltuk sevdası nedir, makam mevki sahibi ol, olma demiyorum ama önce bir insan ol! adam ol! Hani hep anlatıp dururlar ya; 'sen vali olmuşun amma adam olamamışın' diye. Heh işte bizimki de öyle bir mesele.
_
_

Lan bu konuya başlamışken, değinmeden geçemeyeceğim diğer konuda; ülkemizde ki doktorların içler acısı durumları. Her doktor için geçerli değil tabi ki. İyi niyetli doktor abi ve ablalarımız olduğu gibi, mesleğini suistimal eden fazlasıyla doktor var. Söz konusu sağlık olunca daha bir hassas oluyorum bu konuda. Devlet dairesinde ki memur çayını içsin, muhabbet etsin; sonra gelip benim işimi halletsin demiyorum ama doktorların bu lakayid hareketleri, bişeyleri ertelemeleri, tam bir teşhiş koymadan reçete yazmaları harbiden canımı çok sıkıyor ya.

Söz konusu sağlık ulan. Adam eli bilmem neresinde seni dinliyor, o elini ordan çıkarıp sana ilaç yazıyor ve 'al bu seni iyileştirecek.' Ya siktirgit. Aklı başında kim inanır buna?

Bir yakınımın başına gelen olayı kısaca anlatmak istiyorum. Akrabam doktora gidiyor, saatlerce sıra bekliyor felan. Tabi kankiler, tanıdıklar bide cankiler sırası gelmeden; dur dur ne sırası gelmeden, adamlar sıra bile almadan giriyor içeriye. Bizimkiler hala eli mahkum beklemeye devam ederken, öfkesine hakim olamayan hasta yakını elinde sopayla.. şaka şaka bu öyle değil, hastanın biri doktorla tartışmaya başlamış ki o sırada hanfendi! telefonuyla konuşyormuş. Sinirlerine hakim olamayan doktorda -abi ciddi ciddi-: 'Bu nasıl iş yeaaa. Bi annemgille bile konuşamayacak mıyım ben? Bi rahat vermediniz adama.' diye nağralar ataraktan hızlı adımlarla olay yerinden uzaklaşmış. Güzel kardeşlerim; o adam neden hastanede? ne için para alıyor? görevi nedir? bu soruların cevabını verebildiyseniz olayı çözmüşünüz demektir.

O tv'de; 'yine doktora şiddet' başlığı altında izlediğimiz haberlerin büyük bir çoğu, bu tarz doktorların başına gelmektedir. Kendine hakim olamayan hasta yakınlarıda %79 ila %92 arasında haklıdır.

Özetle: Ben bi annemgille konuşamayacak mıyım yeaa :(

9 Şubat 2013 Cumartesi

Beynimdeki Sorucuklar

Sürekli kafamı kurcalayan sorulardan biri bu ülkede neden özgürlük amına koyim ya. Lan sokucam tabularınıza. Vay efendim gericiymiş, vay efendim yobazmış, vay efendim dinciymiş. Güzel kardeşim sanane bundan, he sanane amına koyim, bırak adam neye inanırsa inansın nedir bu öfke? Bu adamlar ne yaptıda bu kadar öfkelisiniz?

Amerika'da olan siyahi ırkçlığı herkes insanlık dışı bulur, ülkemize gelince Kürt'lere yapılan saygısızlığın haddi hesabı yok. Yahu el insaf! 3 5 tane kendini bilmez dağa çıktı diye koskoca bi ırk kötülenmezki kardeşim.

Düşünce özgülüğününde amına koyayım ben. Özgürlüğünü bırak düşündürtmüyorlar ki lan bize. Ben kendimi bildim bileli okulda öğrendiğim şeyler hep standart, hep aynı şeyler. Yeter olum bu kadar kalın kafalı olmayın lan, biraz bişeyleri sorgulayın. Kim iyi, kim kötü bunları biraz araştırın.

Namaz kılıyor diye habere çıkan insanlar var lan. Olaya bak olaya! okula giden çocuklar topluca cuma namazı kılmışlar. Hani özgürdük abi?  E hani din, dil, ırk ayrımı yoktu? Ben  vakit namaz kılan bir insan değilim, müslümanlığın 100'de birini yerine getiremiyorum belki ve bunu kabul ediyorum ama bu haksızlığa göz yumamıyorum lan. Hristiyanlar ülkemizde ibadetlerini istedikleri şekilde yapabiliyor hiç sorun olmuyor ki olmasında zaten ama bu haksızlık neden sadece müslümanlara yapılıyor? Akıl mantık işi mi bu?

Üniversitelerde başörtüsü yasakmış. Sebeb; laikliğe aykırı. Laiklik nedir olum biri bana açıklasın lan! Laiklik elden gidiyor diye götünü yırtıyor adamlar. Bu amına kodumun laikliği nedir abi? İnsanlar bu ülkede mutlu huzurlu bir şekilde yaşamıyorsa laiklik nasıl bir demokrasi şeklidir? İnsanların özgürlüğü kısıtlanıyorsa laiklik nasıl bir yönetim tarzıdır?

Cumhuriyetcilik; halkın kendi kendini yönetmesidir. Yıllarca dersini gördük lan bunun. Bunun doğrusunun; halkın kendi kendini yönetmesidir, başörtülüler hariç olması gerektiğini kimse söylemedi bize. O halk kendi ülkesinde kendi okuluna gidemiyor! Sokarım böyle adalete, demokrasiye.

Hadi işi biraz daha enteresanlaştıralım.  Türkiye'de modernizmin sesi olan güzide şehrimiz İzmir! Batıya en çok ayak uyduran, gericilerden, yobazlardan en çok nefret eden şehrimiz İzmir. Peki İzmir'de ki okuma alışkanlığının ülkemizde son sırada olduğunu biliyor musunuz? O her boku savunan, her seferinde Atatürk için sokaklara dökülen İzmir'de kaç tane kütüphane var gidip araştırın.

Artık gözünüzü açın! Kimleri savunuyorsunuz farkına varın. Kimleri destekliyorsunuz, sizin o rol model olarak gördüğünüz kişiler gerçekte kimler biraz araştırın kafa yorun lan!


26 Ocak 2013 Cumartesi

Manastır Tarihi'nin Oluşumu ve Arka Planı


Hristiyanların manastır hayatı günümüze kadar hep sırlı olarak kalmıştır. Orada ne olup bittiği herkesce bilinmez. Kapalı bir dünya…

Hristiyanlığın manastır hayatını daha iyi anlamak için hristiyan mistisizminin nereden geldiğine bakmak lazım. İsa a.s, o günkü Yahudi materyalizmine ciddi bir mücadele başlatmıştı. Dikkatleri ahret hayatına çekti. Haliyle de İsa a.s’ın cemaatine farklı gruplar katılmaya başladı. Bu yabancı grupların katıldığı sıralarda Pavlos da bu cemaate katıldı (hristiyanlığı günümüzde ki haliyle kuran kişi de Pavlos'un ta kendisidir). Pavlos Musa a.s şeriatına savaş açtı ve savaşı kazanarak şeriatı kaldırdı. Pavlos taraftarlarıyla, İsa a.s çekirdek cemaati arasındaki mücadele 3 asır sürdü. Dikkatinizi çekmek isterim; 3 asır süren bir kavga. 3 asır sonra Pavlos taraftarları kazandı. Roma İmparatorluğu pavlos taraftarı bu hristiyanlara aşırı baskılar yaptılar. Bu aşırı baskı ve zulümler hristiyanlıkta manastır hayatını doğurdu. Askerlerin ulaşamayacağı sarp yerlerde ve mağaralarda manastırlar kuran mübarekler bir nebzede olsa, nefes alabildiler. Roma imp. Hristiyanlığı kabul edince bile manastır hayatı, hristiyanlığın resmi bir kurumu olarak yerini korudu.

Manastırlar genelde doğu hristiyanlığında yaygındır(doğu derken batıya nazaran doğu, yani genel olarak bizim buralar). Mesela 4. Yüzyılda doğuda 100’den fazla büyük manastır vardı ve bu manastırlarda insan tabiatına uymayan, çok çılgın, çok ağır kurallar hakimdi. Örneğin Türkiye’de bulunan peri bacalarının olduğu bölgeye kilise tarihlerinde ki adı: “Keşişler Vadisi” dir. Peri bacaları da tabii oluşmuş yerler değil, keşişlerin inzivaya çekilmeleri için özel yapılmış yerlerdi. O yer altı şehirlerinde on binlerce insan katledilmiştir. Bizans'ın dini hristiyan olmasına rağmen, hristiyanları acımadan katletti. Sebebi ise; devletin kayzero papizm siyasal sistemini ülkede oturtmak içindi. Yani tek din, tek mezhep, tek kilise ve tek devlet siyaseti görüşünün benimsenmesi amaçlanıyordu. Devlet süryani, keldani, nasturi ve kıbti gibi farklı mezhepleri yok etmek istiyordu. Bizans ordusunun başında da fener rum patrikleri yer almaktaydı. Dönemin  Patriği Akatiyüs kilise tarihinde belirtildiğine göre, bir defasında Halep Bölgesi'nde 115 bin hristiyan Bizans askerleri tarafından koyun boğazlanır gibi boğazlandı. İmparator Justin döneminde Antakya tamamen boşaltıldı. Antakya'nın o günkü nüfusu 550 bin civarandıydı ki o dönemde dünyada bir şehrin ortalama nüfusu 10 ile 20 bin arasındadır. Antakya o dönemde dünyada üç büyük yerleşim yerinden biriydi. (Roma, Antakya ve İskenderiye.) Antakyada yapılan katliamlar nedeniyle Asi Nehri'nden günlerce kan aktığı rivayetler edilir. Antakya'da ki hristiyan halkın erkekleri öldürülmüş, çocukları Ermenistan'a, kadınlarını da İstanbul'a sürülmüş (soykırım amaçlı). O tarihe kadar manastır olmayan İstanbul'da , manastırların bir anda ortaya çıkması şasırtıcı bir olay değil tabi ki.

Bizansta bunlar olurken, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer zamanında büyük fetihler yapılıyordu. Bu fetihleri kolaylaştıran sebeplerin en önemlisi Bizans tarafından hristiyan halka yapılan bu akıl almaz zulümlerdir.( Ek bilgi olsun şekerlerim, tarih sınavında felan çıkar mazallah) O gün İslam orduları ve biz Türkler Anadoluya gelmeseydik bu gün dünyada Ermeni ve Süryani diye bir ırk kalmayacaktı (komplo teorisi değil, resmi bir olaydır). Yani doğu hristiyanı kalmayacaktı. Ermeniler'in o dönemlerinde (7. Yüzyıl ile 12. Yüzyıl arası) yazılan tarih kitaplarında, Türkler hakkında, övgü dolu ifadeler yer almaktadır. Ermenice bilmediğimiz için bu olaylara baya uzak kaldık. Biz Ermenice'yi öğrenmiyoruz onlar da gerçekleri yazmıyorlar haliyle. Türkler ve Arap orduları Anadolu'ya gelmeselerdi bu gün Ermeniler olmazdı; açık ve net söylüyorum. O dönemde Ermeniler Türkleri kurtarıcı olarak görmüşlerdi. Örneğin Kılıçarslan vefat ettiği zaman, tüm süryani kiliselerinde 40 gün yas ilan edildi ve 3 gün oruç tutuldu. Rum kiliselerinde de 3 gün yas ilan edildi ve oruç tutuldu. Bizi çok seven Ermeniler'e tarihte 'millet-i sadıka' denmiştir ama bu lavuklar 19. Yüzyılda yanlış insanların peşine düşerek isyan felan çıkarttılar, azımsanmayacak kadar insanın ölümüne sebeb oldurlar. Fakat bu yanlışı süryaniler yapmadı, edepleriyle oturmasını bildiler.

Prof. Dr. Mehmet ÇELİK'in 2007 yılında Süleymaniye Vakfında verdiği Konferansın özetinin derlenmiş halidir(çok uzun bir dipnot oldu lan). Kendi ellerimle derlediğimide övünmeden, gururla belirtmek isterim.

Tarihin İcadı


Sevgili klavyedaşlarım ilk 6 yazımın çokda aydınlatıcı yazılar olmadığının bende farkındayım. Bu tarz olaylardan az yada çok hemen hemen herkes haberdar. Kimi az umursuyor kimi de takıntı halinde bu olayları araştıyor, bu herkesin kendi görüşü lakin su götürmez bir kaç gerçek var ki; bizi ayakta, otururken hatta uyurken zikiyolar.O yazdıklarımda beyninizi bir nebze de olsa boşaltıp olaylara objektif  bakmanızı sağlamayı amaçladım.

Ufaktan blog açma amacıma doğru ilerleyip, (Mossad'dan olur M16'dan olur bilemedin MİT'den olur) evde oturup penceremden birinin uçarak girmesini bekleyeceğim. Ne kadar bilgi birikimim varsa üşenmeden sizinle paylaşıp, hunharca ego tatmini yapmaya başlayabilirim artık.

Öncelikle olarak kabul etmemiz gereken kaç şey var canlarım. Onlardan biride tarih adında öğretilen şeyin, lise ders kitaplarından ibaret olmadığıdır. Hatta biraz daha cüretkar (şapkalı 'a') davranıp, lisede tarih adına öğretilen bir çok şeyin 'safsata' olduğunu söyleyebilirim sizlere. Şuan ki sağda solda resmi tarih diye geçen bilgiler; hakikatın dışında yeni bir TARİH İCADI'dır. Evet, saçma mına koyim bende kabul ediyorum. Tarih yaşanmış olaylar falan filandır ama bize öğretilen tarihin bir çoğu sonradan icad edilmiştir. İnsan evladı bile geçmişinden bahsederken; küçük Hero'luklarını anlatır, zeka pırıltılıklarından bahseder, dayak yediği olayları es geçer, kötü anıları törpüler.  Kocaman devletlerinde aksini yapmasını beklemiyordunuz heralde. Sen bile geçmişinden bahsederken o anıları atlayabiliyorsan, o büyük kahraman devlet adamlarıda elbette bir kaç şeyi gizli tutmak isteyecektir ki; 'Lan ben şurda şöyle bir hata yaptım, bundan dolayıda binlerce insan öldü binlerce insan yaralandı' diyelebilecek delikanlı tanımadım ben henüz(tanıdığınız böyle bir delikanlı varsa çaldırsın, ben ararım).

Yavşaklık sadece günümüzü özgü insan tavrı değil; geçmişten günümüze süregelen, nesilden nesile atlayan, çıkarcılık gözeten çok can sıkıcı bir durumdur. Bunun sonucu olarak, çıkar bokuna imha edilen belgelerin haddi hesabı yok ve tarih fizik değil ki deneyini yapasın. Sevgili arı kuşlarım tarihi asla tüm çıplaklığıyla öğrenemeyeceğimizi biliyorsunuz di mi ? (never ever!). Peki bu durumda; 'oldu o zaman ben gidiyorum' demek kadar yanlış bir politika yoktur. Birkoala atasözü der ki: 'Asla mükemmele ulaşamayacaksın lakin mükemmele ulaşmak için attığın her adım seni mükemmel yapar.' Bunu duyan Robin Williams'da: '(Birkoala'ya) Mükemmel değilsin. Seni şüpheden kurtarayım tanıştığın o kız da mükemmel değil. Asıl soru birbiriniz için mükemmel olup olmadığınız. Önemli olan bu. Dünyadaki her şeyi bilebilirsin ama bunu öğrenmenin tek yolu denemektir.' demiştir (Good Will Hunting). Burdan herkes kafasına göre çıkarımlar yapabilir.


Tarihin İcadı'nın tamamen yanlış bişey olduğunu düşünmüyorum elbette. Tarihde yaşanan olayları günümüze göre değerlendirmemiz mümkün değil zaten. O zaman için gerekli olan neydi ? Hangi yalanların söylenmesi gerekti ? Bunları o zaman çerçevesinde değerlendirmemiz pek olağan değil. Belki isyan çıkmaması için bazı asi aydınlar asıldı sonra buna bi kulp uyduruldu yada daha büyük şeyler kazanmak için küçük şeyler gözden çıkarıldı, sonrada abinin biri: 'Bakın beyler biz şurda şöyle yaptık bizim torunlar niye böyle yaptığımızı kestiremeyebilirler, gelin resmi kayıtlarda küçük süprizler yapalım onlara. Alan memnun satan memnun olsun.' demiş olabilir.

Peki neden tarih ? Canlarım, benim bu konuda ki görüşüm şudur: 'Ak göt, kara göt belli olsun'. Bunu biraz açacak olursam; tarihini gerçekci bir şekilde öğrenecek olursan, gerçek dostlarını ve gerçek düşmanlarını işte o zaman tanıyabilirsin. Senin şuan ki dostlarını bilemem ama düşmanlarının taraftarı olduğun takıma söven kişiler olmadığını biliyorum, hoşlandığın kız\erkek ile çıkan hemcinsinin olmadığından da eminim. Bu örnekleri çoğaltabilirim tırtıllarım, sizden tek istediğim öfke duyduğunuz kim varsa; biraz daha hoşgörü gösterip, hata diye adlandırdığınız şeyleri yeniden gözden geçirmenizdir. Bu ülke neden bu halde diye sık sık sorarız kendimize ama hep komşu köyü içten içe sevmeyiz, yan mahalleye içten içe kılızdır, kapı komşumuzun yeni aldığı araba bize batar ve o arabaya illa ki bi kulp uydururuz. Afedersiniz de 'nah' gelişir bu ülke. Bu kadar kin, öfke, dedikodu varken hele bide arkasından konuşup kuyusunu kazdıklarımız... bi saniye izin verin lütfen, hüzünlendim şuan.


Yazının ciddeyini arttırıp, örneklerle durumun vahhaniyetini daha da belirginleştirmek istiyorum. Ernest Renan'a göre: 'Millet olmanın birinci şartı tarihi çarpıtmaktır.' Renan bize yıllarca öğretilen bayrak olmadan vatan olmaz, anayasa olmadan millet olmaz vs vs. diye simgesel olayları bir kenara bırakmıştır (katılmayabilirsiniz). Dil ve kültür gibi mühim konular, tarih dersimizde itinayla bir kenara itilmiştir (tamamen yoksayıldı anlamında demiyorum bunu. Fakat konuşulması gerektiği kadar konuşulmadı, konuşulduğu zaman da cafcaflı bir şekilde sadece üzerinden geçildi). Yıllarca o karatahta'nın üzerinde Atatürk Portresini, İstiklal Marşı'nı ve Gençliğe Hitabe'yi izledik. Vatanı sevmeyi gençliğe hitabeyi ezberlemek olarak gösterdiler lan bize. Biri de çıkıp demede ki: 'Lan hocam koskoca bir devletten bahsediyoruz fakat neden dedemin gençliğinde yazdığı yazıları okuyamıyorum, neden dedemle koskoca bir tarih var aramızda, bu kültür farkı nedir!'


Vatan sevgisi denilen şeyin ne olduğundan haberimiz yok daha. Sokağa çıkıp sorduğun zaman bizden daha milletçi, bizden daha çok sınırlarını koruma arzusuyla yanıp tutuşan başka bir millet yok. Lan o korumak istediğin topraklar gökten zembille mi geldi, hayr için başka devletler mi bağışladı? Geçmişinden bi'haber yaşayıp hatta daha dramatik bir şekilde; geçmişinden nefret edip modernleşmeye çalışan sen, vatanını sevdiğini mi zannediyorsun, ahmak herif! Tarihin hakkında en ufak bir bilgin yok ve bunun üstüne 'utanmadan' geçmişinle alay ediyorsun. Vatan sevgisi sadece eline silah alıp ona buna sıkmak değildir. Vatan sevgisi demek; geçmişine saygı duymak demektir, kültürünü, dilini yaşamak demektir.

Bu ülke de tarih nasıl mı icad edildi ? Müslümanım diye geçinim Kuran'dan bihaber müslümanlar ile nutuk'dan bi'haber kemalistlerin hiç bir farkı yok. Ve olay Kuran'ı okumakla, nutuk'u okumakla bitmiyor ki siz bu olay için henüz bir adım dahi atmış değilsiniz (Din konusunu da ileri bir tarihe ertelelim).
Tarihimiz adına bir kaç örnek vermek istiyorum. Nutuk'un bir kitapdan ziyade bir belge olduğunda hemfikiriz diye düşüyorum. 'İkinci Adam' kitabını yazarı Şevket Süreyya Aydemir; nutuk'ta yer alan ifadeleri araştırıp, kafasında soru işaretleri olduğunu ifade ettiği zaman İsmet İnönü: 'Nutuk tarihi değil, siyasi bir belgedir.' demiştir. Burdan çıkarımlarınızı yapabilirsiniz.
Nutuk ile alakalı diğer bir husus ise kayıp (çalıntı) sayfalardır. Bu sayfaların yerinde şuan 'yanılsamaların' olduğunu bilmenizi isterim.

Neyse konumuz Nutuk değil sadece küçük bir kaç örnekti (ilerde ele alınacak bir konu). Türkiye tarihinin en büyük ismi olarak görülen Atatürk'ün ele aldığı belge sayılabilecek nitelikte ki kitap bile değiştirilebiliyorsa yada birinci ağızdan farklı belgeler oluşturuluyorsa (İsmet İnönü'nün ifadelesiyle), bu işte büyük sıkıntı vardır canlarım. Bu demektir ki: 'Tarihimizin amına koymuşlar.'

Elimden geldiğince yanlış olan icadları, olması gerektiği gibi size aktaracağım. Vay sen Atatürk düşmanısın, yok efendim laiklik elden gidiyor gibi klişeleri bırakıp, edebinizle okuyun işte. Kimseye düşman, kimseye dost değilim, kim hangi naneleri yediyse(gemicik felan) işin iç yüzünü öğrenip size aktaracağım. Hee, inanırsın inanmazsın o beni bağlamaz. Hiç bir örgüt, kurum ve kuruluşa üye olmadığımı belirtirken, küçüklerin gözlerinden, büyüklerin ellerinden, yaşıtlarımın sağından solundan, Koalam'ın da dudaklarından öpt.

Ufak bir ayıktırma: Televizyon adında izlediğiniz bir çok şey; tarihin icadının devamıdır.
Ufak bir ekleme:: Hiç kimseye geçmişini sev, kültürünü, tarihini öğren, diline sahip çık diyemeyiz. Haddimiz değil, çünkü düşünce özgürlüğü(!) olan bir ülkede yaşıyoruz. Fakat 'ben geçmişimi sevmiyorum, tarihimi sevmiyorum, atalarımız yobazmış ama çok milliyetçiyim, vatanımı, milletimi çok severim ayrıca geçmişten kurtulup artık modern olmalıyız' gibi çelişki dolu ifadelerin herhangi birisini kuracak olursan, ağzını yüzünü zikerim! Haksızlığa hoşgörüyle yaklaşmak pek tarzım değildir.
Ufak bir belirteç: 'Ulan herşeyi ileri tarihe erteliyorsun, neyi, ne zaman yazacaksın ?' gibi sorular oluşabilir kafanızda. İleri tarihe erteleğim konuları, yeri geldi diye hemen yazacak olursam, konunun götünü başını toparlayamam.



Subliminal dışı


Canlarım sübliminal olaylara ufaktan giriş yapmıştık zaten. Bu olaylarla ilgili derinlemesine bir yazı yazıcağımı belirtmiş, konuyu gelecekte bi güne ertelemiştim. Fakat olayı farklı bir boyutuyla gördüğüm için tekrar ufaktan irdelemek istedim.

Gazetelerin son sayfalarında modayla, hayvanlarla yada ünlülerle alakalı olarak renkli haberler vardır. Şurda yeni bir geyik türü keşfedildi, burda koala nüfusu arttı, Lopez korse takıyormuş gibi haberler olur genelde bunlar.Dün yine Lopez'le ilgili bir haber var mı umuduyla gazetenin son sayfasına göz gezdirirken, sol alt köşeye Paris Moda Haftası'yla ilgili bir haber dikkatimi çekti. Olay; beni hayretler içinde bırakırken, aynı zamanda tahrik etmeyi ihmal etmedi. Olayla ilgili ufak bide fotoğraf koymuşlar felan.

Haberin ilk 2 cümlesini aynen aktarıyorum: ''Paris Moda Haftası'na dünyaca ünlü modacı Karl Lagerfeld'in eşcinsel evliliğine destek mesajı damgasını vurdu. Geçmiş yıllarda da eşcinsel erkeklerin evlenmesine destek verdğini gösteren çıkışlarda bulunan Lagerfeld, Paris'teki defilesinde ilk kez lezbiyenler için bir eylemde bulundu.''Ayrıca habere fotoğraf olarak da 'el ele tutuşan iki gelin' eklemeyi ihmal etmemişler
Homofobik biri kesinlikle değilim, hemcinsin ile beraber olman beni bağlamaz. İstersen git gergedan becer. Bir insanın gergedan becermesi muhtemelen seni de ilgilendirmiyor dimi şeker kamışım ama lavuğun biri çıkıp 'ben gergedanla seviştim hurraaa!' derse; haliyle bir çok kişiyi rahatsız eder, dikkatleri üzerine çeker.

Bu adamların amacı; kıyıda köşede sessiz kalmış homoseksüellerin artık ezilmesini engellemek mi ? hiç sanmıyorum. Durumun ciddiyetini hala anlaşılmamış olsa da, adamların amacı 'AİLE KAVRAMINI BİTİRMEK.' (çok geniş bir konu olduğunu belirtmek isterim). Peki neden bunu yapmak istesinler ? sorunun cevabını bilgisayarıma kavuştuğum zaman itinayla verilecektir.

Beyinlerinize bişeyler ufak ufak yerleştirildi, yerleştirilmeye devam ediyor ay çiçeklerim. Walt Disney'in homoseksüel sübliminallerinden sonra, bu tarz 'sübliminalle alakası olmayan' fakat bize bir şeyler empoze etmeye çalışan olaylar aslında çok da şasırtmadı beni. 'Ben gergedanla seviştim hurraaa!' olayını bire bir bize yaşatan Lagerfeld'e şükranlarımı sunarım.

Ne var olum isteyen istediğiyle sevişir, sanane! diyenler için (her zaman olmuştur) bir kaç cümlem olucak. Sevgili kardeşim; olayı çok basit ve biraz düşündürücü bir örnekle anlatmak istiyorum. Düşün ki sen küçücük ufacıksın. Ailen seni terketmiş gitmiş (hala gitmediyse sanşlısın demektir). Evlat edinilmeye ihtiyacın var ve iki tane abi (ablada olabilir) gelip seni evlat ediniyorlar. Olayı fazla uzattım yine, neyse çakma da olsa o ailenin çocukları olmak ister misin ? Bunun mahalle baskısına nasıl katlanabilirsin amk (ülkemizde mahalle baskısından bahsetmeme gerek yok zaten ki Gevuristan'da da azımsanacak bir ölçüde olduğunu düşünmüyorum), ayrıca kendi içinde yaşacağın psikolojik savaş da cabası. Ben kendimi düşünüyorum da, intihar sebebi lan. Tabi olay bu kadar basit değil, benimkisi küçük bir örnekti.

Son dakka golü olarak not edilsin: Bunların yapanların diğer amacıda 'ülfete' sebeb olmaktır canlarım. Böyle vahim bir konuyu ne kadar bayağılaştırırsak, ne kadar normal gösterirsek ( ne kadar çok alışırsak o kadar çok normak gelir), o kadar karımıza (şapkalı) diye düşünmektediler!

24 Ocak 2013 Perşembe

Ülfet (alışkanlık)


Medya:

Kim kiminle sevişti ? (ünlü).
Kim kimi dağa kaldırdı ? (ünsüz)

Trafik kazaları, doğal afetler, cinnetler, tecavüzler(bu klasmanda tacizcilerde yer almaktadır), hayvanat bahçelerinde ikizleri doğan Panda Ri Ri'nin mutluluğu, şehit haberleri ve en önemlisi siyasilerin magazini(anahaber bülteni altında siyasilerin magazinsel hayatını izliyoruz her gün). Gündemden başlıklar hep bunlar, lan ama hep bunlar olum ya. Çok sıkıldım artık bunları duymaktan. Anahaberlerin artık replikleri bile var, kalıp haline gelmiş sürekli söylenen cümleler ve bunlar beni çok geriyor lan. Aklıma gelen bir kaç tanesini başlıklar halinde inceleme isteğine engel olamıyorum. Repliklerden başlıklar!:

Gözyaşları sel oldu aktı: Kaza maza olunca yada şehit haberleri; onların ailelerinin göz yaşı döktüklerini belirtmek için kullanılan cümlenin ta kendisi. Lan bi yerde kaza, yaralanma veya ölüm varsa elbette orda gözyaşıda olur. Neden izleyici kitlene geri zekalı muamelesi yapıp; 'Bak onlar öldü, aileside hüngür hüngür ağladı ühü.' şeklinde dramatizenin mına koyuyorsun. Bakın canım kardeşlerim zaten ülke olarak psikolojimiz alt üst olmuş durumda. Bu koduklarımda dramatize yaparak hergün beyninizi biraz daha zorluyor siz farkında olmadan daha çok yıpranıyorsunuz.

Doğu'da kan durmuyor: Bu adiliğin, şerefsizliğin en saf halidir canlarım. Koskoca bir bölgeyi kana bulamak nedir lan ? Terör olaylarıyla hiç alakası olmayıp da, o bölgede yaşayan insalara iftira atmaktır bu! Neden mi ? Çünkü o adam da sen ben gibi televizyondan öğreniyor bu haberi ama sen o adamda bu işin içinde zannediyorsun. İşin diğer boyutu daha da dramatik; o adamın hiç suçu yokken silah sesleri arasında çocuğunu teselli etmek zorunda; bigün bütün bunların biteceğine dair.

Cinnet geçiren baba, cinnet geçiren anne, cinnet geçiren polis: Normal kafayla kim karısını, çocuğunu, meslektaşını doğrar lan ? Olayımız bu değil tabi ki. Böyle bir vahşeti, içler acısı durumu bile gayet soğukkanlılıkla(!) haber yapabilen öyle bir medya ki saçma sapan haberlerde de dramatizenin mına koyabiliyor. Cinnet haberinden hemen sonra ('3 çocuk vahşi şekilde can verdi'); doğum yapan zürafaları anlat ki bana daha rahat beyin ancıklaması geçirebileyim.

Başbakan muhalefete yüklendi - Muhalefetten başbakana ağır eleştiri: Yeter artık beyler. Durun, nefes alın, beyninize oksijen gitsin. Lan ben sana; ona laf söyle, şununla sidik yarışına gir diye mi oy verdim be vicdansız. O inmediğiniz mercedesler, o ardı arkası kesilmeyen villalar benim paramla alındı lan! Gidin birazda işinizi yapın. Zaten Petek ile Hande'nin tartışmasının şokunu atabilmiş değilim, bide sizle mi uğraşacağım. Sevgili medyamız da sağolsun; başbakan 42 numara ayakkabı giyiyor, muhalefetin boyu kısa..... Abi ben bunları bilmek zorunda mıyım ? Bana bilmem gereken kanun değişikliklerini anlat, harçlar bu sene ne kadar girecek onu söyle. Sonra başlat dizini izleyelim herşey gayet normalmiş gibi, herşey gayet doğalmış gibi zikişin kamera karşısında.

Acı kaybımız, Bir yıldız daha kaydı, Usta duayen, Balkanlardan gelen soğuk hava kütlesi, İsrail Filistin'i vurmaya devam ediyor. Yine, yine, yeniden, tekrardan..... Beynime hunharca tecavüz eden cümleler işte bunlar ve ben artık sıkıldım. Bu kadar monoton bir ülke olamayız, imkanı yok tırtıl böceklerim. Tarihimiz, kültürümüz müsade etmez bu kadarına.

Peki kaçımız tepki veriyor bu olaylara ? Sadece haber izlememekle, tv'yi açmamakla bitiyor mu olay ? Kendimi bazen, 2 yaşında ki o utanan çocuklar gibi hissediyorum. Onlar utanınca gözlerini kapar ve bumm!.. bi anda kimseyi görmedikleri için, kendilerinide kimse görmüyor zannederler. Peki biz de tv'yi açmayınca bumm! oluyor muyuz ? Hiç zannetmiyorum.

Haberlere baya takılmışım lan şuan farkettim. Daha ele alacağım bir çok konu var.

İzdivaçlar, Kaçan kovalanır, Yalçın Abi ananın amına girsende bulur.
Bu programların isimlerini her seferinde zikretmek yerine güniçi programları demeyi uygun gördüm. İçeriklerine fazla takılmayacağım güniçi programları; genel çoğunluğunu saf, temiz kalpli insanların oluşturduğu, yer yer reklam amaçlı insanlarında gözlemlendiği, insanların duygularını iliğine kadar sömürüldüğü olaylar bütünüdür. Tamamen cebine giren paranın hesaplarını yapan bu reyting kurtları, halk ne çekmiş ? kimler sinir krizi geçirmiş ? kim ne kadar yıpranmış ? gibi soruları hiç sormamıştır. Kaç para maaş alıyosun ? Kaç evin var ? İyi sikişir misin ? (yeminle gördüm ya, karı adama resmen bu soruyu sordu. Tamam evlilikte cinsel hayat çok önemli, mutlaka konuşulması gereken bir olay. Özellikle de belli bir yaşın üzerindekiler için ama bilader kameraların karşısında ne diye sorarsın böyle bi soruyu) En son ne zaman gördünüz ? Onunla Parası için mi birlikte olduğunu düşünüyorsunuz ? ........... uzarda uzar.
Şunu da eklemek istedim ve tamamen kendi görüşüm. Katılıp katılmamak size kalmış. İzdivaç programları piyasaya sürüldüğünde gündüz kuşağındaydı, Saat 9 10 gibi başlar ikindiye kalmazdı. Şu aralar dikkatimi çekti; artık bu programların bir kısmı akşamları yayınlanıyor. Gecelerin uzun olmasının yada gündüzün kısalmasının bununla bir ilgisi var mı bilmiyorum ama erkeklerinde bu programı izlediğini farkeden reyting kurtları kitleyi arttırmak adına, geç saatlere aldılar gibi geliyor bana. Neyse, gereksiz bilgim için teşekkür etmenize gerek yok.
Hadi bu güniçi programlarında da bumm! olduk.

Bu kısmı ufaktan toparlayacak olursam; haberler, güniçi programları, diziler vs. günlük hayatta anormal karşılanacak olayları, gayet normalmiş gibi lanse ederek, olayı farklılaştırıp haddinden fazla dramatize ederek, öyle yada böyle bize itelediler.

Sonra ne mi oldu ? ALIŞTIK. Alıştırıldık; çekirdeğimizi elimize alıp şehit haberleri izledik, yolda sevişenleri görmemezlikten geldik, kavgaları aksiyon filmi izler gibi seyrettik.
Bir çok kişi bişeylere alıştırıldığımızın farkında. Bunun bizi insanlıktan çıkardığının farkında olanların sayısı ise oldukça düşük. Sebebi ise alışırken düşünme yetimizi elimizden aldılar.

Lan insanız biz insan! En az yolda ki kedilerin sevişmesi kadar doğal karşılıyoruz bankta öpüşüp koklaşan çirfleri. Bu kadar vurdum duymaz, bu kadar basit olamayız lan. Olum doğamıza aykırı lan bu. Hayvanlar utanmaz, utanmaz ki götünü başını örtmez, utanmaz ki senin benim yanımda sevişir, çünkü utanma da beyinden  gelen bir duygudur ve beynimizi kullanmıyoruz artık, olabildiğince 'modern' olabildiğince 'ezbere' yazıyoruz sevgili şeker kamışlarım. Küçük bir örnek verecek olursam; bebekler yada küçük çocuklar utanmaz. Çünkü onlar ayıbı bilmez, düşünemezler. Ondan dolayı da parkta altı değiştirelen 11 aylık bebek annesine kızmaz, 23 aylık ufak çocuk da iç çamaşırı giymeden sokağa çıkabilir. Ayakları üzerinde yürüyebilen gelişmiş canlılar olarak övünmeyi bırakıp, gelişmiş canlı olmanın gereklerini yerine getirmeliyiz bir an önce.

Bazı alışkanlıklarımızı bırakmalıyız artık. Durum çok vahim ve bizi sürüklediği yere vardığımızda aramızda insan görememekten korkuyorum. Düşünebilen, ayırt edebilen, utanan insanlar görmek istiyorum sokaklarda, kafelerde. Sadece bumm!'la hiç bi yere varamayız. Olduğumuz yerde kalmadığımız gibi hergün biraz daha geriye doğru gideriz. Evrimi ters bir şekilde gerçekleştirmelerine izin vermeyin.


Ölenlere üzülmeyeye alıştırıldık (ölüm kendi kapımızı çalana kadar), egoist olmaya, bencil olmaya alıştırıldık ve en önemlisi kabak çekirdeklerim; utanmamaya, düşünmemeye, ezbere yaşamaya alıştırıldık.

Konu aklıma aniden gelince (gerçi; alıştıra alıştıra gelmesi pek mümkün değil) tek seferde yaklaşık 2 3 saatte yazdım. Bazı noktalarda istediğimi tam olarak dile getirememiş olabilirim, bazen de öfkemin kurbanı olduğumu bilmenizi isterim.
Kulak memelerinizi okşarım.

Belirteç: Ölüm ve şehit haberlerini bu konulara alet etmek istemezdim ama zikeyim böyle medyayı.

Başlığında neden sadece alışkanlıklar değilde ülfet olduğunu düşünenler için ufak bir not: Ülfet; anlatmak istediklerimi tam manasıyla karşılıyor, alışkanlıklar; biraz daha basit kalıyor.

22 Ocak 2013 Salı

Kültüre Ufaktan Giriş

Önceki yazılarıma ufaktan bi göz gezdirince kendimi batı düşmanı gibi hissettim. Gerçi işin özüde öyle, tam bir batı düşmanıyım ama kendimize verdiğimiz o sözü tutarak objektiflikten ödün vermeden soldan yardımaya devam edeceğiz canlarım.

Olayı kendi açımdan size aktaramaya çalışayım biraz. Asırlardır adamların tek derdi biz olmuşuz. Adamlar yıllarca buna kafa yormuş hacı; napsakda Osmanlıyı haritadan silsek! Defalarca tüm Avrupa birleşmiş haçlı ordusuylan bize saldırmış. Sonra bigün anlamışlar ve: 'Aga bu adamları biz savaşta sittin sene yenemeyiz. Ancak kaleyi içten fethedersek olur bu iş. Olum düşünsene bide içten fethedince daha kalıcı olucaz lan.' demişler. Çeşitli entrika ve ali cengiz oyunlarıyla bi şekilde kendilerinin güvenilir olduğuna inandırmışlar. 

Çok merak ediyorum daha düne kadar bizi barbar olarak gören Avrupa gibi olunca nolucak. Sözde barbarlığımızdan mı arınacaz. Oldu mına koyim, vaftizde olalım kutsal sularlada yıkanalım oh mis. Ya hacı bi düşün adam yıllarca seni sömürmeye çalışmış şimdi tutupda onları modern olarak görüp(kendi tarihini dinini yobazlık olarak görmeye devam et bebeğim), kendine örnek alırsın ziki tutarız, valla bak şaka yapmıyorum. Avrupanın iyi yanlarını almayalım demiyorum ama bu koduklarımın iyi yanları sadece ayfon 5'ler, çıplaklık (bunu ayrı bi konuda ele almayı düşünüyorum, çünkü çok mühim bi olay), yada müziği mi ?

Lan olum meraktan kiliseye giden insalar var ama camii dedin mi öyk! diyor. Yahu kardeşim ben sana yarın kapan namaza başla demiyorum, inan bile demiyorum. Ya bi git gör tarihini, kültürünü, mimarini öğren önce, sonra Avrupaya gerek kalmadığını anlayacaksın zaten. Kendi tarihimizden bihaber, tatlılık abidesi yumurtacı gençler(!) kimlere özeniyor. Bu olayın beni ziyadesiyle üzdüğünü bilmenizi isterim. Ki diyelim ki çağa ayak uyduramadık (Mimar Sinan'ın Süleymaniye Camii'sinin kemerlerinin içine koyduğu mektubu biliyorsunuzdur diye anlatmıyorum lakin olay hakkında http://kariyer.fatih.edu.tr/?rehber,2268,42burdan bilgi edinebilirsiniz. -Googleda çıkan ilk link buydu- Bu ileri görüşlülüktür, bu Avrupanın yakaladığı şuan ki mimarinin yıllar önce bizde var olduğunun ispartıdır), git bunuda araştır körü körüne geçmişine atalarına laf atma en azından neyi savunduğun hakkında bilgin olsun! Ki onlar senin bi tarafın rahat etsin diye canlarını verdiler lan! Gerildim olum ya.

Bir çok insan evladının üzerinden yaptığım tespiti patlatıyorum. Adam gelip dese ki 'lan olum ben maus'a tapıyorum' saygı duyarım kardeşim dersin. Bunu genelleyecek olursak; sen kendi gözünde anlayışlı birisin, her dine görüşe saygın var. Hacı ben bi cumaya gidicem dediğinde o gözler neden faltaşı gibi oluyor anlamıyorum abi. Lan hani her görüşe saygın vardı ? saygıyı geçtim güzel insancıklar adam öfke duyuyor müslümanlığa. Hemde öyle böyle değil ölümüne bir öfke! Iykk müslüman öykk gerici zöyk yobaz. Bu ne lan olum bi sakin olun, bi derin nefes alın beyninize oksijen gitsin. İnsanız biz insan farkındasınız bunun dimi.

Hepiniz kast sistemine karşı çıkarsınız. İnsan eşitliğinden kadın erkek eşitliğinden bahsersiniz, E birader müslüman lafını duyunca işin rengi neden değişiyor ? hadi Abd'de ki insanın müslümanı terörist olarak görmesini anlarımda sen ne bok yemeye onlara inanırsın onu anlamış değilim.

Kahraman Korsanlar

Churchill'dan sonra bir kaç ünlü Avrupalıya daha deyinmek istiyorum şeker kamışlarım. Ucundan dokundurup çekeceğimiz isimler alfabetik olarak; Ferdinand Magellan, Kristof Kolomb, Vasco da Gama. Bu   haşin denizcilerin dünyaya katkısı olmuş mudur ? olduysa bunlar nelerdir ? bunları irdeleyelim biraz.

Ortaokul tarih kitaplarımızda yer alan bu kaptanlar bize birer kahraman gibi lanse edildi. Evet belki de haklılardır, hepside ülkesinde birer kahramandır lakin bu beni bağlamaz canlarım. Beni daha çok bağlayan kısım bu adamların iftara attığı insanlar, katliam yaptığı o yavrucaklardır. Peki bu adamlar kimlere neden iftira attı ? kime katliam yaptı ?

Öncelikle Kolomb'dan bahsetmek istiyorum biraz. Tamam bende kabul ediyorum, Amerika'yı bu lavuk keşfetmedi. Hindistan'a ha çıktım şimdi çıkıyom derken pusulasının azizliğine uğradı ve kendini yeni bir kıt'ada buluverdi. Ondan önce de bi kaç denizci oralara ayak başmış olsada bu olay fazla ses getirmedi, zamanın magazin dergileri bu konuyla alakalı olarak sessiz kalmayı tercih ettiler. Hayaller ülkesini keşfetmenin verdiği gazla egosu tavan yapan Kolomb; Avrupa'nın azılı suçlularının yeni Kıt'aya yerleşmesine vesile olmuştur ( yanlışım varsa düzeltin). Sonra da Afrika'dan gelen siyahi köleler falan filan işte, benzer senaryolar hep. Tamam kardeşim yerleştir, azılını yerleştir, psikopatını yerleştir ama bize oranın yerli halkına ne olduğunu anlatsana. İşte bu noktada ben devreye giriyorum canlarım, kısıtlı bilgilerimle yazdığım yazının devamı tahmin ettiğiniz gibi hemen bir alt paragrafta.

Bildiğiniz üzere Amerika Kıt'asında Maya, Aztek, İnka medeniyetleri yaşamaktaydı tee eskilerde. Lan bu adamlar Amerika'nın keşfiyle buharlaşıp uçmadılar ya. Bide Kızılderili kardeşlerimiz var ki bunların diğer medeniyetlerle herhangi bir bağı var mı henüz bilmiyorum.İlerleyen zamanlarda bu konuda aydınlanabilirsem sizleri de aydınlatacağıma emin olabilirsiniz.

Beyin nöronlarımızı zorlayacağımız konu ise bu medeniyetlerin neden barbar oldukları daha doğrusu bu adamlara neden barbar diye hitap edildiğidir. Yahu güzel kardeşim bu adamlar kendi halinde pramitler yapıp, barış çubukları tüttüren insanlar(dı) -ta ki keşfedilene kadar-  Adamların canına, malına, namusuna göz diken Avrupalı herzaman ki gibi kendini sütten çıkmış ak kaşık gibi gösterip, şak diye yapıştırdı barbar damgasını. Lan bi düşün sen adamın toprağını almaya çalıyorsun o karşı koyunca da barbar oluyor, var mı böyle saçmalık.

Bu olay zaten Avrupa'nın canına minnet. Onlara göre kendileri hariç herkes barbar, ki yeni bir sömürge, yeni bir yerleşim alanı, yeni paralar demek. Buda aç gözlü Avrupa için bulunmaz hint kumaşı (bi ara hatırlatın da hint kumaşı olayınıda anlatayım size. kendi kumaşların tavan yapması için Hintli kumaş ustalarına neler yaptıklarını bir bilseniz). Tamam ama ee bilader demezler mi adama o kadar kanı dökmeden ticaret denen şeyi yapamadın mı ?. Yapamadı lavuklar. Neden mi ? vererek almak onlara göre bişey değil. Onlar nerde beleş oraya yerleşin en büyük örneğidir.

Konuyu toparlayacak olursam. Aslında o adamların hiç bir suçu yoktu. Onlar kendi halinde yaşayan, belkide dünyadan bihaber insancıklardı taa ki Avrupanın yaptığı o büyük keşfe kadar. Sonra onlara olduk olmadık sıfatlar uydurdular. Avrupa'nın yaptığı ne ilk ne de son soykırımdı bu!

Diğer denizciler hakkında da bilgiler vericektim ama baya uzun olmuş lan yazı. Hemen bir kaç örnekle konuyu sonlandırıyorum tatlım.

Magellan denilen adam da Filipinler'de bi savaşda öldü gitti felan deniyor ama ne kadar doğru bilmiyorum. Beni ilgilendiren kısmı bu adam harbiden oralara kadar gitmiş ve savaşlar çıkarmıştır. Peki birader bu adamın ebesinin gözünde ki Filipinler'de ne işi var ?  lan adam kaşif onunkide merak işte, bi nevi hobi gibim düşün diyebilirsiniz, belki haklısınız da. Ama hangi gerekçe sonradan gittiği bir bölgede savaş başlatma hakkını sana verir ? Özetle bu abimizde oraları karıştırmakla görevli bir vatandaştı.

Vasco da Gama denen abimizde kelli felli korsanın tekiydi. Bunu vikipedia'da bile geçmektedir. Korsan işte daha neyini açıklayayım sevgi pıtırcığım, der konuyu sonlandırırım.

Tabi sadece bu adamlar değil. Bize denizci ıvır zıvır diye yutturulan bir çok insamcık var, bunlar özlerinde korsan olup çıkarlarına ters düşünce kendi ülkelerini bile satan insanlardır.

İkinci paragraf ile son paragraf çelişki gibi dursada ne demek istediğimi siz anlarsınız diye ümit ediyorum.



Churchill'a Kapalı Mektup

Dear Churchill

Beni bir ölünün arkasından konuşmak zorunda bıraktığın için öncelikle şükranlarımı sunmak isterim. Bu tatlı sert Türk düşmanlığın, dinimizi tarihimizi bitirme hevesin (sen aramızda olmasanda bunu halen yapabilen bi neslimiz var, rahat uyu yani), ve hatta Türkler insan değil demeye getirdiğin o küçük nüktelerin(!) adeta benim için daha dün söylemiş gibi.

Irak'a ufak Bush'tan sonra (bu lavuğun babasından da bahsedicem ilerleyen günlerde) bomba yağdırmaya devam eden Obama'ya Nobelin barış versiyonunu veren zihniyet sanada nobel edebiyat ödülünü verdi. Kendi kendine mahallede evcilik oynayan kız çocukları gibi davranıyorsunuz bazen ve bilmeni isterim ki bu beni çok üzüyor.

Bir gün elinde Kur'an ile çıkıp(abdestli olduğunu varsayıyorum yoksa büyük günah), o meşhur laflarından bir kaçını daha ettin. Sözlerini tam olarak bilmesemde biz bunların dinini bitirmeden Osmanlıyı yıkayamayız gibi çirkin şeylerdi bunlar. Kırıldığımı bilmeni isterim.

Evet! bunu başardın eski dostum. Çok çılgın bir nesil yetiştirdi bu ülke. Geçmişinden nefret eden, senin ülkene hayranlık duyan, seni modern zannedip Ata'sını yobaz gören bir nesilden bahsediyorum ben Churc. Ben de bize elimden geldiğinde barbar olmadığımızı anlatmaya çalışacam eski toprak. Bizim Ata'larımız ile sizinkileri elimden geldiğince karşılaştıracağım.

Sen Curch! 
Bu ülkenin başına gelen en kötü şey değilsin, senden kötülerinide gördü bu ülke lakin sen biraz daha kalıcı oldun benim için(sebebini bende bilmiyorum). Senin gibi nice babayiğitler bu dava uğruna yağlı kazıklarla tango yaptılar. Sen benim için hatta bizim için küçük bir numunesin. Senin benim üzerinden prim yapacağım insan evladısın. Şimdilik dikkat et kendine Churc.
_
Değerli okuyucu Churchill ismini sizlerde duymuşsunuzdur diye tahmin ediyorum. Kafamıza kimyasal bomba atmayı düşünen ruh hastasının teki. Ağır türk ve müslüman düşmanı (ateistler hadi yine iyisiniz).

Lan olum adamlar kafa tasımızdan şarap içmeyi planlarken, seni beni ters yatırıp düz zikmeyi planlarken neden hala onlar gibi olma çabası içindesin. Yıllarca gayesini apaçık bir şekilde dile getirmiş bir medeniyettir avrupa. Haçlı seferleri, toplu müslüman katliamları yapılan onlarca zulümler vs vs. Bu adamlar daha düne kadar kafana bomba atıyordu. Ne oldu ? nasıl oldu da biz onlara bu kadar güvenir inanır olduk ? neden kurtuluşu onlarda arıyoruz ? bunları sorgulamanızı istiyorum. Düşünmek zor bişey olmasa gerek.
_

Şu aralar hala ısınma turları olduğu için yüzeysel gidiyoruz. Daha önce de belirttiğim gibi ilerleyen günlerde belgelerle geleceğim, daha derin konularda daha kalıcı olmak için. Dayıngile çok selam söyle.


Bilinçaltı v.2 ve Subliminale Giriş

Canlarım hala giyinmediyseniz bilinçaltı konusunda başka bir olaya değinmek istiyorum. Yine bir çoğunuzun bildiği dramatik olayı, bir komedi gibi görerek trajikomik bir hikayeye çevirdik. Laf salatası yapma sadete gel diyenler için;

Güzel insan yavruları hepimiz çocukluğumuzda çizgi filmler izledik, kahkahalar atıp güldük eğlendik. Sonra ben büyümeye karar verdim, çizgi karakterleri hayatımdan çıkardım. Hemen akabinde alman kökenli sarışın ablalar, afrika kökenli zenci abiler benim gündemimi oluşturmaya başladı. Artık Misty'nin yerinde finlandiyalı kızıl hatunlar, Şirine'nin yerinde ruslar vardı. Nasıl oldu bu değişim ? nasıl bu kadar sür'atle benim hayata bakışım değişti ? neden bu kadar hızlı ? ve Neden cinsellik üzerine oldu bu değişim ?.
 Ergenlik mi ? evet belki onun da etkisi var ama dikkatimizi çekmesi gereken olay bunlardan çok daha fazlası. 

Zurnanın zırt dediği olay SÜBLİMİNAL! Şuuraltımıza işlenen onca erotik karenin ardından benim atomu parçalamamı beklemiyordunuz heralde. 

Bu karelerin herbirini belgelerle önünüze sunacağım lakin biraz daha zamanı var. Ufak bi tatil sebebiyle kendi bilgisayarıma uzak kaldım şu aralar, el oğlunun bilgisayarında da her istediğin bilgi kayıtlı değil. Ki kendi bilgisayarıma kavuşana kadar keşfedilmemiş bir yetenek olarak beklemeye devam edeceğim için, sizinde beklemenize gerek kalmayacak canlarım.

-
Lan ne alakadır bilmiyorum tatil deyince aklıma geldi şunuda ekliyim dedim. Biz daha çok ufakken (ilkokula giderkene) türkçe dersi kitaplarında yazları dedesinin yanına tatile giden Ali'nin kuzuları sevmesini, nenesinin yanına giden Ayşe'nin Russell Crow misali buğday tarlalarında dolaşmasını okuduk. Bi insan evladı da çıkıp demedi ki:
 'Lan öğretmenim! Onların tatil diye yaptıklarını biz iş olarak şu yaşımızda yapıyoruz. Koskoca M.E.B. koskaca yazar bu ülkede sadece şehirler mi var zannediyor?  Kasabada yaşadığından dolayı her akşam dedesinden azar işiten bizler nereye tatile gidicez. Ya imkanlarımız yeterli değilse nolucak! Ders öğreneceğiz diye şu yaşımızda bunlara iç geçirmek zorunda mıyız? Adalet mi bu ? ' 

Çünkü o zamanlar ufaktık biz, soru sormamız gerektiğini bilmiyorduk. Öğrenemedik de zaten. (neyse ki kasabada da olsak benim peder devletin bi tarafından tutmuştu da böyle sıkıntılar çekmedim)
-
Sübliminal felan diyoduk. Bu tarz olaylar aklıma gelince kan beynime sıçrıyo kendimi frenleyemiyorum arkadaş. Neyse özetle bize itelemek istediklerini itelediler, beynimizi çöplüğe döndürdüler.

Sonrada çıkıp da biz neden uçkurumuza bu kadar düşkünüz. Vay efendim kızlar vermiyo vay efendim erkekler abazan demeyin papatyalarım benim. Oturun dersinize iyi çalışın değişime kendinizden başlayın.

Bilinçaltı

Canlarım biliçaltı konusa girerek sizlerin çocukluğuna inmeyi planlıyorum. Bunu tek tek yapmam pek mümkün olmayacağından grup terapisi düşünüyorum. Soyunun, üzerime rahat bişeyler alıp gelicem ben.

Atalarımızın meşhur bir lafı vardır 'ağaç yaşken eğilir' diye. Burda o vatandaş ufaktan bilinçaltınada gönderme yapmış gibime geliyor. Oha lan! ne alaka diyebilirsiniz. Bugünkü karakterinizin daha ufacık tefecik bişeyken oluştuğunu bir çoğunuz biliyosunuzdur zaten (tamam bende biliyorum bi kısmının doğuştan geldiğini).

Babanız tv izlerken siyasinin tekine söver, anneniz teyzenizle komşunuzu çekiştirir, abiniz arkadaşına taş gibi kızlardan bahseder sizinde kafanızda bişeyler yeşillenmeye başlar.. O siyasiyi içten içe sevmezsiniz, komşunuzdan nefret edersiniz vs. vs. Lan dallama biz bunları zaten biliyoruz ne zikime anlatıyorsun bunları diyenler varsa dinle iki dakka abicim, içindeki aygıra bi sahip çık, dinle.

Bunları anlatmamın sebebi; önce kendini sorgulayacaksın arkadaş! Otu boku eleştirmeden, sağa sola yumurta atmadan önce, türk kızlarının bıyıkları var demeden önce git aynaya bak gel, bekliyorum hadi.

Muhmetelemen benim gibi işsizin tekisindir sen. Eline al kalem kağıdı; kimi seviyosun ? neden seviyosun ? bu adamın sana getirileri neler ? otur bunları bi düşün önce. Sonra geçmişini irdele biraz. Ne bileyim annen ne yapınca terlik fırlatmış kafana, ne zaman kaç misket ütmüşler senden bunun sende tramvası ne olmuş, neden barbie bebeklerinin saçlarını kesmişsin bi düşün bunları.

Beyninizi mümkün olduğunca boşaltmaya çalışın canlarım, geçmişinizden kurtulun olabildiğinizce. Neyi seviyosun neyi sevmiyosun bunlara tam bi karar ver. Sonrada bana daha sağlam bi karakterle gel (karaktersizsin anlamında söylemedim lan bunu).

Yazar burda hoşgörüyü yakalamanı sağlamanı istemektedir. Nefret ettiğin hiç bişeye objektif bakamazsın yada tam tersini düşün körü körüne sevdiğin birinin hata yaptığına inanmazsın.

İşte bunlar ısınma turları! Beyninizi ne kadar boşaltabilirsem o kadar karımıza (şapkalı 'a' olucak ama şapka koymayı bilmiyorum).

''Bir insanın bildiğini zannetiği şeyi öğrenmesi imkansızdır.''    Epiktetos

''Bildiğimizi zannetmemiz öğrenmemizin en büyük düşmanıdır''   Dr. C. Bernard



                                                                                             

Giriş, Gelişme, Sonuç

Selam Tatlım

Öncelikle kısıtlı bilgilerimle seni aya çıkaramayacağımı ama seni düşünmeye davet edebileceğimi bilmeni isterim.

Konularımız genelde tarih üzerine olup; Neyiz ? Nerden geldik ? Işığa doğru mu gidiyoruz ? Bizi biri aydınlatabilir mi ? Biri bizi mi gözetliyor ? şeklinde olup gırgır ve makarada yaparız.

Peki neden tarih ? lan olum zikini sallasan tarihçiye çarpar sen ne anlarsın tarihten diye içten içe düşünebilirsin. Düşün! iyi yada kötü irdele, objektif olmaya çalış. hee bide o at gözlüğünü önce bi çıkaralım (3d gözlük servisimiz başlar birazdan).

Şimdi güzel kardeşim 'geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz' demişler ve çok da güzel söylemişler. Kültür kelimesi çok mühim bir kelimedir. Bir adet sihirli kelimemiz daha var sevgili arkadaşlar o'da özenmek'tir. Bu iki kelime kalsın bir köşede sonra başlarını okşarız.

Sizden isteğim o ziktiri boktan önyargılarınızdan arının, biraz daha az magazin, biraz daha az izdivaç programı izleyin; Yalçın Abi'ye yüklenin. Zira bizde burada yer yer yaşlandırma tekniği kullanacağız.

Şimdi sevgili klavyedaşlarım benim, uzun yıllardan beri şu iki soru ? beyin nöronlarımın rızası olmadan adeta onlarla sevişiyor.

1. Neden bu haldeyiz ?

2. Ya bize yıllardır öğrettikleri o şeyler yanlışsa ?

Bu iki soru ömrümü yedi, hayatımı mahvetti, gençliğimi benden çaldı. Bu soruları sizinle paylaşmak istedim ki belki istediğim cevapları burda elde ederim, çözümlerim ve belki sizde haziktir lan adam haklı oğlum! dersiniz.